24 Ocak 2007

Spencer Krug

Yılanlar, hayaletler, avcılar ve krallar, anneler babalar, başaşağı hissettiren aşklar, çocuklar, iki ayağının üstünde yürümek kadar küçük şeylerin bile cesaret gerektirdiğini anlatan masallar; tüm bunları dinlemek, sözleri kalbine yazmak, melodileri beynine kazımak, hayatından birşeyleri ilişkilendirmek, müziğe bir kez daha sıkıca sarılmak, inanmak. Spencer Krug'la tanışmanın bu kadar ödüllendirici olacağını tahmin etmezdim.

Spencer Krug birçok yüzüyle indie sahnesinde aslında. Kanada'nın bu parlak çocuğu 2005'in
kesinlikle en iyi albümüne imza atmış Wolf Parade'in solisti (co-solist Dan Boeckner ile birlikte) ve keybordçusu öncelikle. (Bu arada 2005 en iyi albüm saptamam için belirteyim, farkındayım ki Sufjan Stevens'ın benzersiz Illinois albümü mükemmele yakın bir şey varsa odur. Ama Wolf Parade'i debut olduğu için kayırıyorum.) Solo projesi Sunset Rubdown'un herşeyi, Carey Mercer ile birlikte Frog Eyes'ın kurucu üyesi, Destroyer'ın katılımcısı, 2006 en iyilerinden Swan Lake'in üç üyesinden biri (diğer ikisi mi kim; Frog Eyes ve Destroyer'ın esas oğlanları Carey Mercer ve Dan Bejar!). İşte bu demek ki farkında olmasanız bile mutlaka bir yerlerde etkisi altında kalmışsınızdır Krug'un büyülerinin.

Bazı merciler tarafından Sufjan için yakıştırılan "indie's whiz kid" yorumunu üstüme vazife olmasa da tam anlamıyla Spencer Krug için (de) uygun görmekteyim. Gerçekten müziğini ve sözlerini kocaman bir kazanda karıştırıyor ve sonra sihirli değneğiyle titrek ama yer sarsıntılarına yol açan dokunuşlar yapıyor.

Krug'un müziği saydığım tüm bu grupların müziklerinin bir birleşimi (ya da bu gruplar onun müziğinin birer yansıması olarak da düzeltebiliriz sanırım). Son derece alışagelmedik bir enerji, sıçrayışlar alçalışlar, her an yere yığılıp kalacakmışçasına yoğun vokaller, yüksek tansiyon, hissedildikçe değer kazanan bir müzik.

Tüm bunlar eşliğinde Wolf Parade'i ilk dinlemeye başladığımda, Krug ve Boeckner teker teker rolleri paylaşırken, "Dear Sons And Daughters Of Hungry Ghosts" ile vurgun yedim, "I'll Believe In Anything"'den sonra bir süre mola vermek durumunda kaldım. "Give me your eyes, I need sunshine/Your blood, your bones/Your voice, and your ghost" sözlerini sindirmem kolay olmadı. Keşke bunları bana biri söyleseydi diye çok geçirdim içimden, ya da hayır hayır keşke benim bunları söyleyecek bir şansım olsa. Yılın en iyi şarkılarından, zamanın en içten haykırışlarından.

"There's a kid in there/And he's big, and dumb/And he's… kinda scared" diye başlayan Sunset Rubdown albümü Shut Up I Am Dreaming (2006) ise Krug'un Wolf Parade'de kullan(a)madığı ve bir o kadar etkileyici çalışmalarından oluşuyor. Belki de Wolf Parade'e iyice ısınmadan geçmemek gerekir, çünkü burası Spencer Krug büyüsünün saf hali. Şiirsel epik sahnenin bağımsızca notalara döküldüğü nefes kesici bir hal. Herşeyin bir bedeli vardır dersini hunharca anlatan "They Took A Vote And Said No", modern bir fabl "Snakes Got A Leg III"'deki yılanların bir sonraki şarkıda nası rol değiştirdiği, "and I've heard of creatures who eat their babies/and I wonder if they stop to think about the taste" dediği sırada aslında karşılıksız bir sevgiden bahsedilmesi ("..oh baby, mother me before you eat me") gibi anlar hemen rüyalara dalmak için yeterli nedenler oluyor.

Spencer Krug'un tartışılmaz yeteneği ve müzisyenliği, kafa kurcalayan temalarla dolu dünyası, ve herşeyden önemlisi en sıradan anları benzersiz bir fedakarlıkla paylaşması, kayıtsız kalmayı imkansız hale getiriyor. Eğer buraya kadar okuduysanız şunu artık ısrar edebilirim. İddialı olacak ama eğer hala tanışmadıysanız şu an ne yapıyorsanız hemen bırakın dinlemeye başlayın. Buradaki mp3'lerle başlayın, Wolf Parade'in albümüyle başlayın yeter ki deneyin. Çünkü bu bağımsız müziğin çırılçıplak halinin en iyi örneklerinden, çünkü bu müziğe olan inancımın devam etmesi için bir sebeb.



Wolf Parade albümünde aslında ard arda gelen bu iki şarkı (fiziksel olarak da bağlılar) her saniyesi ile "shut up I am dreaming" demek istediğim 8'15'' geçirmemi sağlıyor.

Wolf Parade - Dear Sons and Daughters of Hungry Ghosts
Wolf Parade - I'll Believe In Anything
Sunset Rubdown - Snakes Got A Leg III
Sunset Rubdown - Shut Up I Am Dreaming of Places Where Lovers Have Wings

Wolf Parade Myspace
Spencer Krug Interview

6 yorum:

ikiyol demiş ki..

eline sağlık şahincim, wolf parade'i de sunset rubdown'ı da bilsem de, sevsem de, spencer beyden hiç haberim yoktu

spencer beyi kıskandım, seni kıskandım, kendimi cahil gibi hissettim, sonra oturdum spencer müzikleri dinledim.

ha bi de, ben pek kötüyümdür böyle benzetmelerde ama, bu spencer bey biraz Gael García Bernal şahsına benzemiyo mu şu koyduğun resimde?

durusoy demiş ki..

ben açıkçası wolf parade den hoşlanmadım, sunset rubdown daha bi hoşuma gitti, ayrıca bu amerika kanada indie piyasası..çok piyasa...yani adamların öyle bir scene anlayışı var ki abi toplanalım bi kaç şey kaydedelim hooop oluyo...bizdekiler takılsın kurban birleşti diye...neyse bu kuantum sıçramasından sonra, yani bence biz bu adamları gözümüzde çok büyütüyoruz..müziklerinide...yazına diyeceğim bir şey yok tabi, uğraşmışsın ama, bana şunu söyle...adam kareli gömlek giyiyor diye di mi hepsi?üstümde duran ikiyol arkadaşında kıskanmasına gerek yok, özenmesine gerek yok...çünkü sen daha fazla müzik biliyosun diye bir müzikten daha fazla zevk almayacaksın...bu baazılarımızın tutulduğu bir hastalık, benimde tutulduğum bir hastalı...daha fazla şey dinle,öğren,yay...bazen müzikten soğuyorum...yani indie 10 sene öncede var(mış)...türkiyede oturup indie geceleri yapan insanalar varmış... mtv pompalı bir müziğin yüzde kaçı yalnızca müzik olabilir...gece gece sıkıldım...heh son bir şey...bundan 2 sene önce 2005 teydi sanırım, arcade fire ı yılın albümü seçmişti...açıkçası bir iki şarkı dışında çok sıradandı bence, ve kimse bilmezdi...yani çoğu insan...amerikalılar bile...anlamıyorum...nasıl beynimizi yediklerini anlamıyorum...o albümde hala 1 2 şarkı sağlam gerisi(tabii artist kilise de kaydetmişler falan), ama bu indie çılgınlığı beni yoruyor... kimse alınmasın tabii yani ben bunları sıkıntıdan yazıyorum...

aysenur! demiş ki..

Öncellikle Wolf Parade'i bilip pek de beğenmeme rağmen Spencer Bey'den benim de haberim yoktu, Şahin Bey teşekkürü borç bilirim. Sunset Rubdown'dan ise hiç haberim yoktu, makbule geçti bu yazı.
İkinci olarak da benim de sıkıldığım bir gece oldu bu cuma gecesi. Ben de birşeyler yazmak istedim bir yerlere. İkiyol Hanımın hislerini paylaşıyorum arada sırada. Spencer beyler bu hisleri bende doğurmadı doğrusunu söylemek gerekirse. ama bilme, daha fazla öğrenme ihtiyacını anlayabiliyorum. bu birilerini gözde büyütmekten ziyade, okuyup adam olup 5 aydır evde oturan ve ne yapması gerektiği hakkında en ufak bir fikri olmayanlara çıkış yolu sağlayan bir his. aynı şey sadece müzik değil, edebiyat için de geçerli, tesadüfen izlediğiniz filmde geçen bir yazar adı, sizi daha sonra yazarın tüm kitaplarını okumaya ittiği gibi, bir bilimkurgu yazarı ise mesela bu yazar, kendinizi cyperpunk üzerinden tanımlamaya da itiyor. burda bahsedilmesi gereken şey zaten birilerini tanımlama ihtiyacı. kareli gömlek meselesi de o yüzden. şahin'in ne tür bir dürtüyle bu yazıyı yazdığını bilemiyorum aslında tabi, ama onun yerine cevap verebileceğimi düşünüyorum; burdaki yazarlık müessesindeki ortaklığımızdan kelli. aslında şahin kendini kareli gömlek üzerinden tanımlamıyor, siz onu öyle tanımlıyorsunuz. aynı şey, üniversitede sosyoloji okuyan arkadaşlarımıza edilen sen şimdi ne oldun laflarında, film festivalini takip eden arkadaşlarımıza edilen, "e ne yani sen ne anladın şimdi bu sıfır dialoglu filmden" laflarında falan da gizli. modern dünyanın getirdiği pratik çözümlemeyi, insanların kişiliklerine ve yaptıklarını da uygulamaktan geçiyor. Şahin beyler için bir kullanım kılavuzu istenmiş adeta burda, ne yazık ki şahin bey konuşan bir çamaşır makinesi değil ama.
bir yandan anlamakla beraber, olric beyin/hanımın bu serzenişini -zaman zaman kendim de yaptığımdan kelli- öbür taraftan da anlamıyorum. toplumun ve bireylerin ister istemez belirli kodları olucak. insanların ortalama 70 yıllık ömürleri, kişiliklerini oturtmakla geçiyor zaten; ve bu kodlamalar bütün bu uğraşımızda işe yarıyor bence. gerçekten eğlenerek uğraş verdiğimiz kaç şey var ki hayatlarımızda? veya hepimiz o kadar da şanslımıyız. burası aslında "artistlik merkezi" olmaktan çok, "ya bu akşam da canım sıkılmasın" yeri olabilir mi mesela bizim için?
Son olarak şu daha fazla bilme/anlama meselesine geri dönmek istiyorum. bundan 3-4 sene önce aldığım sanat tarihi dersinde, pek değerli hocanın söylediği bir laf beynime kazınmıştı, "art appreciation needs intellectuality." ki bu laf sonuna kadar inandığım bir laf, o yüzden Jackson Pollock resmi gördüğümde "aa bunu ben ilkokulda yapıyordum" demememi sağlayan laf, ve bu yüzden hepimizin daha çok bilmesi gerekiyor. Ignorance kesinlikle bliss değil. Ha ama tabi, Spencer Krug'u bilsek ne değişir tartışmayalım burda, bahsettiğim şey buraya özgü birşey olmaktan çok, her birimizin belki de değişmesi gereken mentalitesidir.

durusoy demiş ki..

yav aslında o kadar agresif bi msg atmadım ben ya...yani serzenişim buraya ve ya ikiyol arkadaşıma değil...hem sevmesem burda olmam :) değil mi? kendi kafamda olan genel bu "indie camiası" ile ilgili düşünceleri kusmuşum...cık cık cık bey hem o kadar tanıyosun beni cık cık..(gizemli bir şekilde sislere karıştım)

durusoy demiş ki..

iki düzeltme...
1- o "yav" orda olmamış...
2- iki yol değil şahin arkadaşım olacak yazıda...

şahin. demiş ki..

olric herşeyden önce yorumların için çok sağol. herzaman farklı yönlerden bakan ikinci gözlerin olması insanı takılıp kaldığı şeylere "hmm acaba öyle mi ya" diye bir yaklaşmasını sağlıyor. ayrıca agresif ya da kişisel falan da algılamadım. lütfen hiçbir zaman esirgeme yorumlarını.

neyse şimdi açtığın konu hakkındaki düşüncelerimi ben de yeri gelmişken biraz derlemeye çalışayım.
git gide daha yoğun ve kapkara bir "tag" bulutunun içine doğru sürükleyen modern hayat yönetmelikleri, herkesin herşeyin hunharca etiketlenmesi çoktan içimize işlemiş durumda. zachery hanım bu konuda iyi bir analiz yapmış sanırım. ben konuyu daha çok müziğe çekmeyi deneyeceğim.
bu "scene" meselesinin kaynağı gruplar değil medya ( =internet ) bence. gruplar için artık işler hatırı sayılır blogların, pitchfork, coke machine glow gibi makinaların arkadan iteklemesiyle yürüyor. bunların belli gruplar ve şehirler etrafında oluşturdukları fuss ve scene'ler, next big thing'ler, nme'nin sürekli yeni genre etiketleri arayışları, lastfm gibi community'lerden gelen yeni müzik bombardımanları, yüklenilen ama dinlenilmeyen onlarca mp3. evet tüm bunlar zaman zaman sadece tüketmeyi teşvik ediyor ve yorucu olabiliyor. fakat işte sırf bu yüzden vazgeçmemek lazım. özellikle bizim gibi kulağına birşeyler tıkamadan bakkala bile gidemeyen, müziği hayatımıza diğerlerinden daha fazla sokmayı seçenler. bunu dev bir öğrenme prosesi olarak görüp, olumlu tarafından yaklaşıp, başkalarının yorumlarını, sağdan soldan kapılan yeni müzikleri kendi müzik değerlerimi oluşturmak, güncellemek, minik mutluluklarımı keşfetmek olarak değerlendiriyorum. ve kendi değerleri altında müziğe subjektif yaklaşılmasının doğal olanı olduğunu savunuyorum. benim sevdiğimi senin sevmemen normal olandır, bir bakıma objektif subjektifliktir. ancak mesela ("medya"'da örneği çokça yaşanmış olan hikaye) "clap your hands say yeah" ilk çıktığında işte 2000'lerin gerçek müziği bu deyip ardından neredeyse New York'un her cafesinde çalan yeni metropol hype'ı haline gelince zaten hiç sevmedik denmesi, bu düşünceye kapılmak, gerçek beyin yenmesidir, kendi kendini yormaktır. işte o zaman bahsettiğim subjektiflik amacından sıyrılır, yanıltıcı olur.kendi örneğimizi burada yarattık: arcade fire'ın funeral albümü en iyi albüm seçildiği 2004'ten (bu ufak düzeltmeyi yapmak durumdayım) bu yana benim için sadece o yılın değil hala en iyi albüm. nedenleri oldukça kişisel, oldukça kendi özel anlarım. (martta yeni albümlerini çıkardıkları zaman elbette hakkında yazı yazıcam umarım gene bol bol tartışırız) ve sen eğer gerçekten müziklerine referans verip kötü diyorsan ben de derim ki "evet sence çok haklısın". ha ama camia'nın renkli delik balonlarıysa sebebin, burada anlatmaya çabaladığım şeylere dayanarak naçizane fikrim olan "hayır bence çok yanılıyorsun" olur cevabım. ha biz burada ne mi yapıyoruz¿ ukalalık, piyasa tellalliği gibi süratle etiketlemek yerine olumlu tarafından yaklaşılması gerektiğine inandığım birşey yapıyoruz. sadece haber vermek yerine iyi kötü yorumlarımızı katarak ikinci bir göz oluyoruz. demek istediğim benim spencer krug yazım "aa güzelmiş, wolf parade'e yeteri kadar ilgi göstermemişim" dendiği zaman ne kadar makbule geçiyorsa, "ıhıh wolf parade'in müziği bana hitap etmiyor bence iyi değiller" dendiği zaman da bir o kadar makbule geçiyor. konu saf müzik oldukça, bundan vazgeçmediğimiz sürece tabi.